14 Ağustos 2013 Çarşamba

P.S. I love You (2007)


P. S. I love You (2007)


Richard LaGravenese yazıp yönettiği “not: seni seviyorum” son zamanlarda seyrettiğim güzel romantik filmlerden biridir. Seyreder seyretmez de bilgisayarın başına geçip bir şeyler yazma arzumun kamçılanmış olduğunu gördüm. Bu vesileyle yazmamı sebep olan her şeye ve herkese sonsuz şükranlarımı sunmak isterim.

En çok sevdiğim film konularından biridir, romantik filmler. Sahip olduğumuz değerleri bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiğini hatırlatarak hayata daha sıkı sarılmamız gerektiğini hissettiriyor çünkü bana. Ne de olsa insanız, elimiz altındakilerini kaybedinceye kadar değerlerini bilmiyoruz. O yüzden de bu dünya hayatına gönderilmedik mi? Yüce yaratanın değerini bilelim diye… Gerçekten onun yanında olabilseydik gelişip ona istediği gibi bir ayna olabilseydik bu felekler yaratılmayacaktı. Ama çoğunlukla sahip olduklarımız yitirdiğimizde gerçek değerinin farkına varıyoruz.

İşte film, bu şeker kıvamında bize yitirmeden önce sevdiklerimizin değerlerini bilmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Sırasıyla The Fisher King (1991), The Bridges of Madison County (1995), The Mirror Has Two Faces (1996), Paris, je t'aime (2006) "Pigalle" bölümünün, Freedom Writers (2007) senaryolarını yazmış bir senarist olan Richard LaGravenese bu filmde ise yazarlığının yanı sıra yönetmenlik becerisinin olduğunu sergilemiştir. Film evli bir çiftin tartışmalarıyla başlar. Gerry (Gerard Butler) hayatının tek amacının; sabah kalktığında eşi Holly (Hilary Swank)’ın gülümseyen yüzünü görmek olduğunu söyleyen bir kocadır. Limuzin firması kurmak isteyen, şarkı söylemesini seven bir İrlandalıdır. Holly ise çok küçük yaşta evlendiği için istediği gibi bir mesleği olmayan bundan dolayı da devamlı iş değiştiren, bundan ötürü küçük bunalımlar yaşayan, bir kadındır. Eşini genç kızlık yaşlarında İrlanda’da turistik bir seyahat sırasında kaybolduğunda tanımış sevmiş ve onun evlilik teklifini kabul etmiştir. Yaratıcı yanı olmasına karşın bunca sene bir şekilde ortaya çıkaramamıştır.


Evlilikleri bu şekilde sürerken Gerry beyin tümöründen hayatını kaybedince Holly öylece onsuz, yalnız kalmıştır. Ne yapacağını bilmez bir haldeyken doğum gününde bir sürpriz ile karşılaşır. Ailesi ve arkadaşlarının zorlamasıyla yapılan doğum günü kutlamasında bir paket gelir kendisine. Pakette bir de teyp vardır. Teypte vefat eden eşinin bir ses kaydı vardır. Ölmeden önce kayda aldığı bir ses kaydıdır bu. Sevgilisine onsuz olmadığını hissettirmeye çalışmıştır Gerry. Her nerede olursa olsun onu seveceğini söylemektedir. Holly bu ses kaydından etkilenmiştir. Ses kaydında kendisine ilerleyen zamanlarda mektuplar göndereceğini söylemesi ise onu iyice heyecanlandırmıştır. Gerry eşinin mutsuz olmasını istememektedir. Hayatın anlamını gönderdiği mektuplarla hissederek yaşamasını istemektedir. Holly’nin hayatına devam etmesi gerekmektedir. Çünkü insan bu hayata üretmek için gelmiştir. Üretebilmesi içinde coşkulu duygular yaşaması gerekmektedir. Gerry bunu keşfetmiş bir kocadır ve eşini çok iyi tanıdığından onu yüreklendirerek bunu başarmasını sağlamaya çalışmıştır.


Bugün birini coşkuyla severken ve ondan başka kimseyi böyle sevemeyeceğimizi düşünürken bir gün bir de bakıyoruz ki başka bir kişiye yönelmiş, sevgimizi onunla paylaşır buluyoruz kendimizi. Bu da hayatın bir cilvesi oluyor. Sevgi insanların gönüllerinde dolaşa dolaşa şekil alıyor şekil alırken de bizlere de şekil aldırıyor aynı bizi oluşturan atomların bu evren içinde asla ölmeden, yıpranmadan dönüşerek bünyeden bünyeye dolaşması gibi. Kanaatimce bu şekil aldırmanın temelinde ise bizim tekâmülümüzün zorunlu olduğu gerçeği yatmaktadır. Sevgi, bizi yaşatan, var olduğumuzu hissettiren bir duygudur. Zaten neden yaşıyoruz ki? Hissetmek için değil mi? bilmek için veya öğrenmek için değil. Madem insan tüm bilgilerin kaynağı, o halde doya doya bunu yaşamalıdır, deneyimlemelidir. Bu deneyimi ise ancak hissederek yaşayabiliriz ve sevgi en iyi, en mükemmel hissetme yoludur. Hepinize aşk olsun diyorum. Hayatınızda her daim aşk olsun. Filmi seyrederken müziğinden de keyif alacağınızı düşünüyorum.



Filmde en çok beğendiğim sözler; Daniel’in Holly’ye “Ne kadar cahiliz değil mi? Yaşlanmaktan o kadar korkuyoruz ki engellemek için her şeyi yapıyoruz. Biriyle yaşlanmanın aslında büyük bir imtiyaz olduğunu bilmiyoruz.”demesidir.

Ayrıca Holly lokantada Daniel’e ölen kocasının ismiyle hitap etmesi üzerine Daniel’in kalkıp gitmesinin ardından garsonla arasında geçen diyalogdur.


Garson

—konuğunuz gelecek mi?

Holly

—hayır

Garson

—O halde yalnızsınız...





Eğer hepimiz yalnızsak o zaman yalnızlığımızla birlikteyiz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder